23 Nisan 2013 Salı

Öyle diyorlar ..

Bir şehir yok olmuş diyorlar.
Ses yok, söz yok. Bir afet sessizliği. Olağanüstü bir hal var belli ki.
Hayat yok, kıpırtı yok.

Bir şehir yok olmuş, öyle diyorlar.
Gökdelenlerinden, yerin cehenneme en yakın noktasına kadar her yer yok olmuş.
Öyle diyorlar.

Uçan kuştan, daha elmas olabilmek için çırpınıp duran bir kömür parçasına kadar her şey gitmiş.
Hepsi yok olmuş.

Bir şehir yok olmuş diyorlar. İçinde geleceğe dair bir umut kalmamış. Güzel günlere inanç yok. Güne, saate, dakikaya, zaman kavramına inanç kalmamış. Geçmiş var, gelecek yok. Sonrası yok. Sonrası kalmamış. Artık hep son. 

Bir şehir yok olmuş. Gökten peygamber inse faydası olmazmış; öyle diyorlar.
Bir çocuk gülse, güzel bir kitap yazılsa, gökkuşağının renkleri yer değiştirse bile bu şehir iflah olmazmış.
Öyle diyorlar.

Bir şehir yok olmuş düşünebiliyor musun? Gökyüzüne bakarak kurulan nice hayaller, nice aşıkların yürüdüğü sahil yolları, nice kavgaların yaşandığı barlar, nice doğuma şahit olan hastaneler, dünyayı on kere iflah edecek bilgiyi içinde taşıyan kütüphaneler, sırf müziklerini sevdiğin için katlandığın salaş mekanlar, kimsesizlerin 'kimse'lendiği ama kimsenin umrunda olmayan o mezarlıklar, suçluyla suçsuzun eşit muamele gördüğü hapishaneler, bir çay içmek için uğradığın o çaycılar yok olmuş; öyle diyorlar. Bir düşünsene. Koskocaman, dopdolu bir şehir silinmiş haritadan.

Şanslar, anılar, kavgalar, küslükler, zaferler, eskiler, yeniler, soranlar, unutanlar, düşünmeyenler, üzülenler, tükenenler, yeniden ayağa kalkanlar; biz silinmişiz haritadan. 

Düşünebiliyor musun?

20 Nisan 2013 Cumartesi

Mekan (a)sosyolojisi


Bugün de odamla özdeşleştirdim kendimi. Ya da ancak bugün fark edebildim benzerliğimizi. Burası benim yaşadığım yer değilmiş; burası benmişim.

Oda dağınık, oda kirli, oda soğuk, oda yalnız. Ama tüm eşyalar olması gereken yerde. Bardaklar tezgahta. Kirliler sağda, temizler solda. Onlar da bir düzen içerisinde kendilerince. Kitaplar rafta. Uzaktan bakınca oldukça düzenli görünüyorlar. Ama yakından bakınca anlıyorsun ki tıpkı domino taşları gibi. Fiziğin adını bilemediğim bir kanununa göre, artık nasıl olduysa dengede kalabilmişler. Kendilerine bir denge noktası bulmuşlar. Fark ediliyor, dokunsan dağılacaklar; dökülecekler; ayrı ayrı yerlere gidecekler. Bazısı yırtılacak, bazısı kirlenecek. Dokunmuyorum o yüzden hiç; bir arada durabiliyorken dursunlar. Dağılınca toplayamayacağım, biliyorum. Elime yeni bir not, yeni bir kitap geçtikçe hiç düzen gözetmeden atmışım üst üste. Yaşadıklarım gibi onlar da üst üste gelmiş, bozamıyorum. Bozmak da istemiyorum.

Kapının arkasında montlar yığılmış üst üste. Kullanmıyorum ne zamandır. Anılar gibi onlar da altta kalmış. Dokunmuyorum, düzeltmiyorum. Dokununca altta kalan anıların tozlar gibi üste çıkmasını istemiyorum. Ortaya çıkarlarsa rahatsız edecekler, düzeltmiyorum.

Kahve fincanları var kirlide. 4 bardak, ikisi ters çevrilmiş. Açınca içinde güzel şeyler görebilme umuduyla kapatılmış 2 bardak; ama açılamamış. Açınca göreceklerimin güzel şeyler olacağından şüphelenmişim belli ki. Hiç açmaya yeltenmemişim. Ama yıkamamışım da. Umutların suyla buluştuğu noktada akıp gitmesinden korkmuşum. Umutlar gitmesin; bakamasam da. Dursun öyle. Hala bir yerlerde umut vaat eden bir kaynak görmek güzel. Dursun; yıkamayacağım.

Duvarlarda kablolar var; uzatma kabloları. Oradan oraya uzatılmış; birbirlerine dolanmış. Halbuki uzatmanın ne gereği var? Kısa yoldan gitmeyi becerememişim demek ki. Heeeep uzatmışım. Bir sürü kola ayrılıp oradan oraya dolanmışım. Ranzanın demirlerine sarılan bu kablolar gibiymişim meğersem. Priz gibi ben de baş aşağı sallanıp kalmışım; başımı eğip gitmişim belli ki.

Dolabımda kıyafetlerim dağılmış. Belli ki yeni şeyler denemek istemişim; giymişim çıkarmışım; olmamış. Ama denemişim. Sonuç olarak yine ranzanın kenarında duran aynı pantolonu yine ranzanın kenarında duran aynı tişörtle giymişim. Denemişim ama olmamış belli ki. Başladığım ve aslında hep bulunduğum noktaya geri dönmüşüm. Dağınık dursunlar ki bana çabalarımı hatırlatsınlar. Toplamayacağım.

Oda boş, oda yalnız. Herkes hazırlanıp çantasına hayatlarını da koyup çıkmış. Herkes karışmış sokaklara. Çantalarım ve ben buradayız. Onlar da ben de olmamız gereken yerdeyiz.

Ve zannediyorum ki hep burada olacağız.