Giriş ve gelişmeyi pas geçtik; biz sonuçların insanı olduk. Hep çalışmadığımız yerden gelen sınavlara tabi tutulduk. İşlemediğimiz suçların cezalarını yüklendik. Kirletmediğimiz bir dünyayı temizleme mücadelesi uğruna hayatlarımızı ortaya koyduk. Yürümek istemediğimiz yollara sürüklendik. Yolun ortasında, yolda bırakıldık. Sözlerini bilmediğimiz şarkıları söylemeye zorlandık. Sevdik, sevdiğimize pişman edildik. Sevmedik, yalnızlığın vahametinden ürkütüldük. Birisi sahiplenmiş yalnızlığı; yalnızlığa uygun görülmedik.
Dertlendik, biraz demlendik. Şeffaflıktan beyaza bürünmek, yoktan var olmak istedik. Göze girmek, gözünün önünden gitmemek istedik ama biz hep göz ardı edildik.
Dinletemedik! Bağırdık türkülerimizi, okuduk şiirlerimizi. Nazım’dan girdik şiire, Uyar’a gelene kadar epey yol kat ettik. Sanırım arada Cansever’e biraz haksızlık ettik, bir-iki dizede de ona hak verdik. Bir deryaya düştük, okudukça yaşadık; yaşadıkça okuduk. Ama fark edememiştik şiirlerimizi içimizden okuduğumuzu. Çünkü biz hep içten okumaya, içten düşünmeye içten konuşmaya alıştırılmıştık. İçten ve naif çocuklardık biz aslında ama sesimize yabancılaştırıldık. Başımız dik bir şekilde haykıramadık size soylu sözlerimizi. Biz, size şiirlerimizi dinletemedik.
Biz hiç kendimizle başbaşa bırakılmadık. Kafa dinlemek istedik, kalabalığa mahkum edildik. Koyvermek istedik, zorla direnç zerk edildi vücudumuza. Uzaklaşmak istedik, tüm mesafeler tükendi hızla. Gidemedik; kalmaya mecbur edildik.
Konuşmak istedik, sadece konuşmak. Konuştuk. Biz, hep konuştuk.
Hep çoğul konuştuk
Ama,
Hep tekil kaldım.